SİMYA
Simya ve gizemleri yüzyıllardır insanları bu alanda araştırmaya itti.
Bugünkü kimyanın gelişmesini simyacılara borçluyuz.
Maddelerin altına dönüştürülmesi ve ölümsüzlük iksiri yaratmak amacı ile kullanılacak FELSEFE TAŞI’nın bulunması için büyük çabalar sarf edildi.
Gizli mekanlarda ve tehlikeli şekilde çalışmalarını sürdüren simyacılar, gizli geçitlerle birbirine bağlı tünellerde yaşamlarını adadılar bu öğretiye.
Bu mekanlardan birinde bulunmak çok heyecan vericiydi ancak yoğun küf kokusu ve kalın duvarlar beni biraz zorladı.
Hayal gücümü de zorlayınca burada çalışmanın ne kadar adanmışlık gerektirdiğini de görmüş oldum.
Buda’nın bakış açısı ile hepimiz aydınlanma zihnine sahibiz. Temel itibarı ile de hepimiz saf ALTINIZ…
Samsara’ ın içinde, başlangıcı olmayan zamandan beri cehaletle ve yanlış anlamalarla sürüklenirken içimizde saklı cevher olan ALTIN’ı unutmuş durumdayız.
Izdıraplarımızın sebebi de bu saflığın farklı sebeplerden dolayı çamur ve kirle kapanmış olmasıdır.
Kendimizi olduğumuzdan daha faklı gösterme eğilimindeyiz ve daha da kötüsü bu eğilimlerle yüzleşirken daha da acı çektiğimiz gerçeğidir.
Kendimize dışarıdan bir şey katmadan, aksine varolan altının içine karışmış diğer madenleri ayıklayarak kendi mücevherimizle yeniden tanışmayı ve arınmayı Dharma yoluna girerek denemeye ne dersiniz?
Not: Yazı düzenlenirken Cem Şen eğitimleri ders notlarından faydalanılmıştır.